Acil
Serviste Kardiyopulmoner Resusitasyon Uygulanan Hastalarda
End-Tidal CO2 Monitorizasyonunun Rolü
Özgür KARCIOĞLU
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, İlk ve Acil Yardım Anabilim Dalı, İZMİR
ÖZET
Çalışmamızda acil serviste kardiyak arrest tablosunda bulunan 36 hastanın arrest anındaki end-tidal karbon dioksit (ETCO2) değerlerinin, sağkalım ve spontan dolaşımın geri dönmesini (SDGD) öngörmedeki güvenilirliğini araştırdık. Çalışmaya alınan olgular, hastalıkları nedeniyle acil servise başvuran ve bir süre izlendikten sonra entübe edilip ETCO2 izlemi başlatılan, entübasyondan bir süre sonra da kardiyak arrest tablosu nedeniyle resusitasyon uygulanan 36 olgudur. %0.5’in altında ETCO2 konsantrasyonu değerine sahip hastaların tümü resusitasyon sonrasında kaybedilmişlerdir. İlk ETCO2 değerinin %0.5’e eşit veya daha yüksek olmasının hasta sağkalımını öngörmedeki sensitivite ve spesifisitesi sırasıyla %100 ve %42.8 bulunmuştur. ETCO2 değeri bu kritik değerin altında olan hastaların resusitasyon sonrasında SDGD sağlanabilme olasılığı da diğer hastalara göre daha düşüktür. İlk ETCO2 değeri, kardiyak arrest olgularının sağkalımlarını öngörmede önemli bir araç olabilir.
Anahtar Kelimeler: Kardiyopulmoner resusitasyon, end-tidal CO2, monitörizasyon
SUMMARY
End-Tidal CO2 Monitoring in Patients Undergoing Cardiopulmonary Resuscitation in the Emergency Department
In this prospective study, the reliability of end-tidal CO2 monitoring in emergency setting as a useful predictor of outcome was investigated in 36 patients with cardiopulmonary collapse. Included in the study are the patients referred to our emergency department for some reason and deteriorated in the course and had to be intubated after which cardiopulmonary arrest has ensued. End-tidal CO2 concentration level of 0.5% served as a discriminating factor between survivors and non-survivors. Patients with an end-tidal CO2 concentration below 0.5% had significantly lower rates of survival and return of spontaneous circulation. Sensitivity and specificity values of end-tidal CO2 levels equal to or greater than 0.5% in expecting survival were 100% and 42,8%, respectively. These results suggests that initial ETCO2 concentration can be an important predictor of outcome in victims of in-hospital cardiopulmonary arrest.
Key Words: Cardiopulmonary resuscitation, end-tidal CO2, monitoring
GİRİŞ
Kapnometri gelişmiş yoğun bakım ve acil servislerde tüpün yerinden çıkması veya tıkanması gibi istenmeyen hava yolu olaylarının erken saptanmasına yardımcı olmaktadır (1-3). Hayvan (4-6) ve insan (7) çalışmalarında ETCO2 düzeyleri kardiyak output, serebral perfüzyon basıncı ve SDGD oranlarıyla yüksek korelasyon göstermiştir. Literatürde %0.5 konsantrasyon değerinin sağkalan olgularla kaybedilenleri birbirinden ayırdetmede kritik değer olarak kullanılabileceği yönünde bilgiler bulunmaktadır (8). Bu çalışma, sözedilen değerin güvenilirliğini prospektif bir çalışma ile test etmek amacıyla planlanmıştır. Amacımız, kardiyopulmoner arrest durumunda ölçülen end-tidal CO2 değerlerinin hastanın prognozunu ve SDGD’ni öngörmedeki doğruluğunu ölçebilmektir. Çalışmamızda ETCO2 ölçümü % konsantrasyon değeri ile ifade edilmiştir.
HASTALAR ve YÖNTEM
Çalışma Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Servisi’nde Ekim 1997 ile Mart 1998 tarihleri arasında yapıldı.
Çalışmaya Alma Kriterleri
Acil Servisteki endotrakeal entübasyonu sonrasındaki tedavi ve izlemi sırasında nontravmatik kardiyak arrest tablosuna girdiği saptanan ve bu nedenle kardiyopulmoner resusitasyon (CPR) uygulanan tüm yetişkin hastalar çalışmaya alındı.
Çalışmadan Dışlama Kriterleri
Acil Servisteki ilk muayenesinde travma bulguları saptanan hastalar ve 18 yaş altındaki hastalar, acil servise geldiğinde yaşam belirtileri olmayan hastalar ve ilk başvuru anında entübasyon endikasyonu olanlar çalışmaya alınmadı.
Çalışmamıza yukarıda belirtilen kriterler çerçevesinde, acil servisteki izlemi sırasında kardiyak arrest nedeniyle kardiyopulmoner resusitasyon uygulanan ardışık yetişkin 36 hasta alındı. Çalışma dizaynı prospektif, gözlemsel, klinik çalışma olarak belirlendi. Hastalara tedavileri gereği uygulanan endotrakeal entübasyon ve CPR işlemleri bu çalışma nedeniyle herhangi bir değişikliğe uğratılmadan gerçekleştirildi. Çalışmaya alınan 36 olgunun 25’i erkek, 11’i kadındır. Çalışmaya alınan olguların yaş ortalaması 61.1±13.6 idi. Medikal öykülerinde bilinen kalp hastalığı olan olgular hastaların %44’ünü (16/36) oluşturmaktadır. Ayrıca hastaların %33’ünde santral sinir sistemi hastalıkları, %36’sında akciğer hastalıkları olduğu belirlenmiştir.
Hastaların damar yolu uygun izotonik sıvılarla açılıp spontan solunumu olan hastalara yüz maskesi, nazal kanül veya gerekiyorsa bag-valve-mask aygıtıyla 6-10 litre/dak O2 başlandı. Tüm olguların elektrokardiyografik (EKG) monitörizasyonu aralıksız gerçekleştirildi. İlk gelişten başlayarak monitörize edilen hastalardan endikasyonu saptananlara uygun tüple oral yolla endotrakeal entübasyon uygulandı. Entübasyon endikasyonları bilinç kaybı (%55.5), zorlu solunum (%25), pulmoner temizlik gereksinimi (%13.8) ve mekanik ventilasyon gereksinimi (%5.5) olarak belirtilmiştir. Hastaların gelişi ile entübasyon endikasyonu konuluncaya kadar geçen süre 2.5±1.6 saattir. Entübasyon ile kardiyak arrest saptanması arasındaki süre ise 3.2±2.7 saattir. Entübasyon için acil servis koşullarında hızlı sedasyon ve gerekirse kas gevşemesi sağlandı. Bunun için vital bulguları uygun olduğu sürece kısa etkili benzodiazepin (midazolam), kısa etkili barbitürat (thiopenthal) opiat deriveleri, süksinilkolin, veya bunların değişik kombinasyonları kullanılmaktadır. Olanak varsa nazogastrik sonda ile gastrik dekompresyon ve orofaringeal aspirasyon uygulanmaktadır. Kardiyopulmoner arrest durumunda, AHA (American Heart Association) tarafından ortaya konan ACLS (Advanced Cardiac Life Support) protokollerinde (9) belirtildiği şekilde kardiyopulmoner resusitasyona da zaman geçirmeden başlanmaktadır. Resusitasyon entübasyon yardımıyla ventilasyon, göğüs kompresyonları ve gerektiğinde uygulanan İV ilaçlar ile VF tedavisinde doğru akımla elektriksel kardiyoversiyondan (defibrilasyon) oluşmaktadır. Kardiyopulmoner resusitasyon, acil serviste görevli ve resmi eğitimden geçmiş ambulans ve acil bakım teknikerleri ve İlk ve Acil Yardım ABD’na bağlı eğitim almakta olan hekimler tarafından uygulanmıştır.
Tüm hastaların kardiyak ritm, arteryel O2 saturasyonu, noninvaziv kan basıncı ile end-tidal karbon dioksit monitörizasyonu Athena® marka monitör yardımıyla bir arada gerçekleştirildi (Athena NT Albertslund, Danimarka). Her entübasyon girişiminden hemen sonra sidestream aspirasyon ile çalışan nicel ETCO2 ölçüm aygıtının T şeklindeki parçası, entübasyon tübünün dıştaki ucuna adapte edilmiştir.
Entübasyon girişiminin başarısı, her zaman olduğu gibi akciğerlerin bilateral oskültasyonu, postero-anterior akciğer grafisi, arteriyel kan gazı ölçümü ve hastanın klinik durumunun izlenmesi ile denetlendi. Alışılagelmiş yöntemlerle ve klinik izlem yardımıyla entübasyon endikasyonunun doğrulandığı olgular kısa bir süre bag-valve-mask (Ambu®) ile solutulduktan sonra mekanik ventilatöre bağlandı. Bu durumdaki olgular uzun süreli sedasyon ve kas gevşemesine gereksinim duyacaklarından diazepam ve vecuronium, pancuronium gibi ajanlardan yararlanılmıştır. Mekanik ventilasyon hastanın durumuna göre olabildiğince sabit frekans ile (14-16 solutma/dakika) yapıldı ve sabit tidal volüm (8-10 ml/kg) uygulanmaya çalışıldı. Fakat gerekli olduğu durumda kan gazları, SaO2 ve ETCO2 değerleri gözönünde tutularak bireysel değişiklikler uygulandı.
Olguların APACHE II (The Acute Physiology and Chronic Health Evaluation) skorları hesaplanarak (10,11) araştırma formuna yazıldı.
BULGULAR
Çalışmamızda endotrakeal entübasyondan sonra, kardiyak arrest anındaki ETCO2 değeri, CPR sırasındaki 1.,10. ve 20. dakika değerleri, ortalama ve en yüksek ETCO2 değeri kaydedilmiştir. Bunların yanında hastaların yaş, cins, APACHE II skorları, öyküdeki özellikler, kan O2 saturasyon yüzdesi, nabız, CPR sonucunda SDGD sağlanması, 7 günlük sağkalım durumu da belirtilmiştir.
36 olgunun kardiyak arrest anındaki, CPR süresince 1., 10. ve 20. dakikadaki ortalama ETCO2 konsantrasyonu değerleri sırasıyla %1.1±1.0, %0.6±0.4, %0.5±0.6 ve %0.6±0.9 bulundu. Ortalama ve en yüksek ETCO2 değerleri ise sırasıyla %0.7±0.6 ve %1.3±1.0 olarak hesaplandı.
Kardiyak arrest anındaki ETCO2 konsantrasyonu değeri 24 hastada %0.5’in üzerinde veya eşit, 12 hastada bu kritik değerin altında bulunmuştur.
Kardiyak arrest anındaki ETCO2 konsantrasyonu değerinin kısa dönem (7 gün) içindeki prognozu öngörmedeki doğruluk derecesi araştırılmıştır. Bunun için hipotezimiz, %0.5’in üzerindeki ETCO2 değerinin sağkalan olgularla kaybedilen olguları birbirinden ayırabileceği yönündeydi.
36 olgudan 12’sinin (%33.3) ETCO2 değeri %0.5’in altındayken, 24 olgunun (%66.7) %0.5’in üzerinde veya eşit bulunmuştur. ETCO2 değeri %0.5’in altında olan 12 olgunun (%33.3) tümü kaybedilmiştir. ETCO2 değeri %0.5’in üzerinde olan 24 olgunun (%66.7) ise 8’i (%33.3) sağkalırken 16’sı (%66.7) kaybedilmiştir. İlk ETCO2 değerinin %0.5’in üzerinde olmasının hasta sağkalımını öngörmedeki sensitivite ve spesifisitesi sırasıyla %100 ve %42.8 olarak bulunmuştur. Burada sensitivite, test sonucunun, aranan özelliği taşıyan elemanlar için daima pozitif olması olasılığıdır, dolayısıyla yanlış-negatifliğin düşük bulunmasıyla karakterizedir. Spesifisite ise test sonucunun, aranan özelliği taşımayan elemanlar için daima negatif olması olasılığıdır, dolayısıyla yanlış-pozitifliğin düşük bulunmasıyla ifade edilir.
Arrest anında ETCO2 değeri %0.5’in üzerinde ve altında olan hasta grupları arasında 7 günlük sağkalım açısından anlamlı fark bulunmuştur (Mann-Whitney U test, two-tailed p=0.0022). Beklendiği gibi %0.5’in altında ETCO2 değerine sahip hastaların CPR sonrasında diğer hastalardan anlamlı olarak daha az yaşadığı saptanmıştır (Fisher’s exact test, one-tailed p=0.0243).
Entübasyondan sonra, kardiyak arrest anındaki ETCO2 konsantrasyonu değerinin yapılan CPR sonucunda SDGD sağlanmasını öngörmedeki doğruluk derecesi araştırılmıştır. Bunun için hipotezimiz, %0.5’in üzerindeki ETCO2 değerinin SDGD sağlanan olgularla sağlanamayan veya kaybedilen olguları birbirinden ayırabileceği yönündeydi. ETCO2 değeri %0.5’in altında olan 12 olgunun (%33.3) hiçbirinde SDGD sağlanamamıştır. ETCO2 değeri %0.5’in üzerinde olan 24 olgunun (%66.7) ise 15’inde (%62.5) SDGD sağlanırken 9 olgu (%37.5) CPR’un sonlandırılmasıyla birlikte kaybedilmiştir. SDGD sağlanan olguların tümü arrest anında ETCO2 değeri %0.5’in üzerinde olan olgulardı.
Kardiyak arrest anında ölçülen ETCO2 değerinin %0.5’in üzerinde bulunmasının SDGD sağlanmasını öngörmedeki sensitivite ve spesifisitesi sırasıyla %100 ve %57.1 olarak bulunmuştur. ETCO2 değeri %0.5’in üzerinde ve altında olan hasta grupları arasında SDGD sağlanması açısından çok anlamlı fark bulunmuştur (c2Yates: 10.41429, SD:1; p=0.00125).
CPR sonrası hastaların 15’inde (%41.6) SDGD sağlanırken 21 hasta (%58.4) yanıt vermemiş ve hemen kaybedilmiştir. Ortalama ETCO2 değeri 17 olguda (%47.2) %0.5’in altında ve 19 olguda (%52.8) %0.5’in üzerindedir. %0.5’in altında ortalama ETCO2 değerine sahip olguların tümü (%100) kaybedilmiştir. %0.5’in üzerinde değeri olanların ise 11’i (%57.9) kaybedilmiş, 8 olgu ise (%42.1) hayatta kalmıştır. Sağkalan olguların tümü %0.5’in üzerinde ortalama değere sahip olgulardır. Ortalama ETCO2 değeri %0.5’in altında ve üzerinde olan hasta grupları arasında 7 günlük sağkalım açısından çok anlamlı fark bulunmuştur (Mann-Whitney U test, two-tailed p=0.0028). Ortalama ETCO2 değeri %0.5’in altında olan hastaların diğer hastalara göre CPR sonrasında anlamlı olarak daha az yaşadıkları saptanmıştır (Fisher’s exact test, one-tailed p=0.0025).
Ortalama ETCO2 değeri ile CPR’un başarısı veya SDGD sağlanması arasındaki ilişki araştırılmıştır. %0.5’in altında ETCO2 değerine sahip olguların 16’sında (%94.1) SDGD sağlanamamış, 1’inde (%5.9) sağlanmıştır. %0.5’in üzerinde değeri olanların ise 5’inde (%26.3) SDGD sağlanamamış, 14’ünde (%73.7) sağlanmıştır. Ortalama ETCO2 değeri %0.5’in altında ve üzerinde olan hasta grupları arasında CPR sonucunda SDGD sağlanması açısından çok anlamlı fark bulunmuştur (c2 Yates: 14.29491, p=0.00016).
Geliş anındaki fizik muayene ve incelemeler sonucu elde edilen APACHE II skorları 20.9±6.2 bulundu. Sağkalan olguların APACHE II skorlarının ortalaması 17.3±4.7 iken kaybedilen olguların APACHE II skorlarının ortalaması 22.0±6.28 bulundu. Sağkalım ile APACHE II skorları arasında istatistiksel açıdan anlamlı ilişki bulunamadı. Buna karşın, p değerinin sınıra yakın olması ve iki grup arasında klinik anlamı olabilecek fark bulunması nedeniyle farkın dikkate değer olduğu düşünülmektedir. (Mann-Whitney U test, two-tailed p=0.0701).
Hastaların cinsiyeti ile sağkalım arasındaki ilişki incelendi. 11 kadın hastanın 3’ü (%27), 25 erkek hastanın ise 5’i (%20) sağkalmıştı. Kadın ve erkek olgular arasında sağkalım açısından anlamlı bir fark bulunamamıştır (Fisher’s exact test, two-tailed p=0.6781).
Hastaların yaşı ile sağkalım arasındaki bir ilişki varlığı sorgulandı. Sağkalan 8 olgunun yaş ortalaması 62.7±14.0 iken kaybedilen 28 olgunun yaş ortalaması 58.8±12.3 bulundu. İki grup arasında yaş açısından anlamlı fark bulunamadı (Mann-Whitney U test, two-tailed p=0.647).
TARTIŞMA
Ornato ve ark (8) Acil Serviste ve hastane-dışındaki entübasyonlarda ETCO2 düzeyinin sürekli izleminin endotrakeal tüp yerleşimini doğrulamak ve CPR etkinliğini değerlendirmedeki rolünü incelemişlerdir. Hastaneye yatırılacak kadar sağkalım süresine sahip olan tüm hastaların ilk ETCO2 değerinin %0.5’in üzerinde olduğu görülmüştür.
İnsanda end-tidal CO2 değerinin prognozun bir göstergesi olarak rolünü araştıran çalışmalar yayınlanmıştır (7,12,13), fakat tartışmalı sonuçlar elde edilmiştir.
SDGD ile sonuçlanan CPR işlemlerinde başlangıçtaki ve ortalama end-tidal CO2 değerinin SDGD ile sonuçlanmayan hastalara göre daha yüksek olduğu bildirilmiştir. Cantineau ve ark. (14) CPR uygulanan 24 hastadan başlangıç ve maksimal end-tidal CO2 değeri 10 torr ve üzeri, aynı zamanda minimal end-tidal CO2 değeri 2 torr ve üzerinde olanların büyük kısmında SDGD elde edildiğini, diğer hastalarda ise bu başarılı CPR oranının daha düşük olduğu saptamışlardır.
Bu iki farklı prognoza sahip hasta gruplarını birbirinden ayıran kritik değeri bulmaya yönelik çalışmalar da yapılmıştır ve farklı sensitivite ve spesifisiteye sahip kritik değerler elde edilmiştir (7,12). 1990’da 55 hastane-dışı kardiyak arrest olgusu üzerinde yapılan çalışmada (12), SDGD ile sonuçlanan olguların resusitasyon başlangıcında end-tidal CO2 değeri 19±14 torr iken CPR çabaları başarısız kalan hastaların end-tidal CO2 değerinin 5±4 torr düzeyinde olduğu görülmüştür. 15 torr düzeyindeki başlangıç end-tidal CO2 değerinin SDGD’ni tahmin etmede sensitivitesi %71 ve spesifisitesi %98 bulunmuştur.
Acil entübasyon gerektiren 110 yetişkin olguda Varon ve ark. (15) kolorimetrik ETCO2 detektörünün CPR etkinliğini saptamada yararlılığını araştırmıştır. Araştırmacılar, ETCO2 düzeyi %2’nin altında olan hastalardan hiçbirinin CPR çabalarına yanıt vermediğini saptadılar.
Kardiyak arrest durumundaki 18 yetişkin olguda yapılan çalışmada ETCO2 konsantrasyonu %1.7-1.8 olan olguların ortalama diastolik kan basınçları 22 ila 25 mm Hg bulunmuştur (16). Bu hastaların hiçbiri CPR çabalarına yanıt vermemiştir.
Levine ve ark. (17) prospektif bir çalışmada CPR sırasında ETCO2 monitörizasyonunun hastanın sağkalımını öngörebilme gücünü araştırmışlardır. Nabızsız elektriksel aktivite saptanan 150 ardışık hastane-dışı kardiyak arrest olgusunda CPR’un başlamasından 20 dakika sonraki ETCO2 değerleri 10 mm Hg ve üzerinde olmasının %100 sensitivite ve %100 spesifisite ile ölüm ve sağkalımı öngörebildiği belirtilmiş, bu nedenle bu olguların resusitasyonuna son verilebileceği yorumu yapılmıştır.
Steedman (18) prospektif araştırmasında acil serviste kardiyak arrest nedeniyle CPR uygulanan 12 kardiyak arrest olgusunda ETCO2 konsantrasyonu değerlerinin 2. ve 8. dakikalarda nasıl değiştiğini araştırmıştır. Araştırmacı, ETCO2 değerlerindeki artışın genellikle SDGD’nin ilk habercisi olduğunu belirtmiştir.
Çalışmamızda elde edilen ETCO2 yüzde değerlerinin beklenenden düşük olması kısmen önceden var olan hastalıkların yol açmış olabileceği periferik perfüzyon düşüklüğü ile açıklanabilirse de aygıta ait etkenler veya ölçüm farklılıkları da araştırılmaktadır.
Hipotezimiz, kardiyak arrest anında %0.5’e eşit veya üzerindeki ETCO2 değerinin sağkalan olgularla kaybedilen olguları birbirinden ayırabileceği yönündeydi. Bu şekilde, entübasyondan sonra, kardiyak arrest anındaki ETCO2 konsantrasyonu değerinin kısa dönem (7 gün) içindeki prognozu öngörmedeki doğruluk derecesi araştırılmıştır.
Kardiyak arrest anındaki ilk ETCO2 değerinin %0.5’in üzerinde olmasının hasta sağkalımını öngörmedeki sensitivite ve spesifisitesi sırasıyla %100 ve %42.8 olarak bulunmuştur. Özellikle sensitivite değeri oldukça yüksektir ve acil serviste CPR gerektiren olgulara ilişkin ileriye dönük yargılarımızda bize yardımcı olacaktır. %0.5 değerinin sağkalımı öngörmede %100 sensitif bulunması, tüm sağkalan hasta populasyonunun bu ETCO2 konsantrasyonu değerine sahip hastalar içinde olduğunu, bu kritik değerin altında kalan bireylerin sağkalan hasta grubunda olmadığını anlatmaktadır. Bu yargının klinik anlamı çok önemlidir. Çünkü özellikle son yıllarda sağlık hizmetlerinin artan maliyeti giderek daha fazla tartışılmakta ve birçok araştırmacı gereksiz resusitasyon çabalarının da bu maliyete katkıda bulunduğunu düşünmektedir. Bu nedenle, belirli bir kritik ETCO2 konsantrasyonu değerinin altında olan olguların hemen hiçbir zaman sağkalım olasılıkları olmadığını düşünürsek bu hastalara yapılacak resusitasyon işleminin de gerekliliği tartışma konusu olacaktır.
Kardiyak arrest anındaki ETCO2 konsantrasyonu değerinin yapılan CPR sonucunda SDGD sağlanmasını öngörmedeki doğruluk derecesi araştırılmıştır. İlk ETCO2 değeri %0.5’in altında olan olguların hiçbirinde SDGD sağlanamamıştır. Başka bir deyişle, SDGD sağlanan olguların tümü ilk ETCO2 değeri %0.5’in üzerinde olan olgulardı. İlk ETCO2 değerinin %0.5’in üzerinde bulunmasının SDGD sağlanmasını öngörmedeki sensitivitesi %100 ve spesifisitesi %57.1’dir.
SDGD, CPR işleminin yapılma amacıdır ve CPR etkinliğinin ortaya konmasında ana ölçütlerden birisidir. Kritik ETCO2 değerinin SDGD’yi öngörmedeki sensitivitesinin %100 olması bu değerin altında bulunan olguların CPR işlemi sonucunda SDGD sağlanma olasılığının bulunmaması anlamına gelir ki bu da kritik bir ETCO2 değerinin altındaki olguların CPR ve agresif tedavisinin gerekliliği ve yararlılığını tartışılır kılar.
Ortalama ETCO2 değeri %0.5’in altında olan hastaların diğer hastalara göre CPR sonrasında anlamlı olarak daha az yaşadıkları saptanmıştır. Ortalama ETCO2 değeri ile arrest anındaki ETCO2 değerinin sağkalım açısından benzer sonuçları vermesi, ilk ETCO2 değerinin düşük olmasına yolaçabilen hipoperfüzyon, şok, pompa yetmezliği gibi morbidite faktörlerinin etkisinin CPR işlemi boyunca da organizmayı etkilemeyi sürdürmesi ile açıklanabilir.
KAYNAKLAR
YAZIŞMA ADRESİ:
Dr. Özgür KARCIOĞLU
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi
İlk ve Acil Yardım Anabilim Dalı,
35340, İnciraltı, İZMİR