Angiotensin-II Reseptörleri ve Blokajı
Murat SARUÇ, Seyhun KÜRŞAT, Bülent KILIÇÇIOĞLU
Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, MANİSA
GİRİŞ
Renin adı verilen pressör maddenin varlığı 1898 de Tigerstedt ve Bergman ‘ın tavşan böbreğinden elde ettikleri materyali köpeğe vermeleri sonrası hipertansiyon oluştuğunu gözlemlemeleriyle ortaya konmuştur (1). Page, Helmer ve Braun-Menendez 1930’ların sonlarına doğru reninin etkilediği angiotensinojen adlı proteinin varlığını gösterdiler (2,3). Angiotensin dönüştürücü enzimin (ACE) bulunması ise 1956’da Skeggs tarafından yapılan çalışmalar sayesinde olmuş ve angiotensin-I ve angiotensin-II molekülleri tanımlanmıştır (4). ACE’in aynı zamanda bradikinini yıkan enzim olduğunun öne sürülmesi bunu izlemiştir (5). İlk ACE inhibitörü olan teprotid 1977’de yılan zehirinden sentezlendi (6). Bundan sonraki önemli basamak sadece intravenöz kullanılabilen teprotidden oral kullanılabilen kaptoprile geçiştir (7). Kaptoprilin tedavide yaygın kullanımını, enalapril, lisinopril ve diğer ACE inhibitörlerinin bulunuşu izlemiştir. ACE inhibitörleriyle ilgili çalışmalar sürerken 1976’da, ilk kullanılan angiotensin-II reseptör antagonisti olan saralasin sentez edilmiş, ancak bu ilacın sadece intravenöz uygulanabilmesi kullanımını sınırlamıştır (8). Yakın zamanda non-peptid imidazol derivesi olan losartanın oral olarak da etkili bir angiotensin-II reseptör antagonisti olduğunun gösterilmesi bu yöndeki çalışmaları hızlandırmıştır (9).
ANGİOTENSİN-II RESEPTÖRLERİ ve BLOKAJI
Diğer peptid hormonlarda olduğu gibi angiotensin-II de etkisini hücre sitoplazma membranındaki reseptörler aracılığı ile gösterir. İki tür reseptör tanımlanmıştır. Birisi (AT1) angiotensin-II’nin bilinen tüm etkilerinden sorumludur (10), diğeri ise (AT2) hücre diferansiyasyonu ve büyümesinden sorumludur (11).
Ekstraselüler sıvı hacminin azaldığı durumlarda, dolaşan angiotensin-II vasküler düz kas üzerindeki reseptörlere daha az bağlanır, çünkü yükselmiş hormon tarafından bu reseptörler önceden işgal edilmiştir (12). Bu yüzden ekstraselüler sıvı azalmasında verilen angiotensin-II daha düşük vazokonstrüksiyon ve kan basıncı yükselmesine neden olur. Buna karşılık adrenal dokuda volüm kontraksiyonu angiotensin-II reseptörlerinin sayısını ve aldosteron sentezini artırır. Volüm kontraksiyonunun bu zıt etkileri sodyumun kan basıncı yükselmesi olmaksızın tutulmasını sağlar. Bu modülasyon primer hipertansiyonlu hastaların %30-50’sinde bozulmuştur (13).
Angiotensin-II güçlü bir vazokonstriktördür ve aynı zamanda aldosteron sentez ve salınımını uyarır. Angiotensin-II vasküler AT1 reseptörlerine bağlandıktan sonra, G proteinlerince adenilat siklaz inhibisyonundakine benzer şekilde uzun süreli kan basıncı artışına neden olur (14). Yüksek düzeydeki angiotensin-II nin vazokonstrüktif etkisi renal efferent arteriyollerde, afferent arteriyollerden daha fazladır. Angiotensin-II reseptör blokörlerinin renal protektif etkisinin burdan kaynaklandığına inanılmaktadır (15).
Bu sistemik etkilerinin yanında, angiotensin-II glomerüler mikrosirkülasyon, tübüler ve peritübüler kapillerler üzerine direkt etkiyle renal fonksiyonları düzenler. Angiotensin-II’nin bağlandığı reseptörler renal kortekste, glomerülün mezanjiyal bölgesinde yer alır (16). Kültürde mezanjiyal hücreler angiotensin-II’ ye uzun süren bir kasılmayla cevap verirler. Bu da intakt glomerüllerde, glomerüler kontraksiyona ve glomerüler ultrafiltrasyon katsayısında (Kf) azalmaya neden olur (17). Proksimal ve geç distal tübülün bazolateral yüzeyinde ve bunların peritübüler kapillerlerinde de angiotensin-II reseptörleri yerleşmiştir, ancak proksimal kıvrımlı tübülün S2 bölümünde reseptör sayısı azdır (18). Bu reseptörler aracılığı ile angiotensin-II glomerüler hemodinamik değişikliklerden bağımsız olarak su ve solüt transportunu düzenler (19). Angiotensin-II sodyum alınımını fırçamsı kenar yoluyla uyarır (20). Bu olaya G proteini, fosfolipaz A2 ve sodyum-hidrojen karşılıklı transportu aracılık eder. Yüksek angiotensin-II düzeyleri intraselüler kalsiyum miktarını artırarak, sodyum geri emilimini inhibe eder (21). AT1 reseptörlerinin losartan ile antagonize edilmesi proksimal kıvrımlı tübülde klor, bikarbonat ve su emilimini azaltır, atriyal natriüretik peptidin etkisini antagonize eder (22). Losartan aldosteron sentezini ve salgılamasını AT1 reseptörleri üzerinden inhibe eder (23). Bunlardan başka angiotensin-II anti diüretik hormon salınımını (24), adrenokortikotropik hormon salınımını (25), susuzluğu ve tuz iştahını (26) arttırır.
Angiotensin-II normal kalpte pozitif inotropik ve kronotropik etkiye sahiptir (27). Kalp yetmezliğinde, ventrikülün bu etkilere cevabı azdır (28). Angiotensin-II kalp kası hücrelerinin büyümesinden ve sol ventrikül hipertrofisi gelişiminden sorumludur (29). ACE inhibitörlerinde olduğu gibi losartanın da sol ventrikül kitlesini azaltıcı ve fonksiyonları düzeltici etkisi belirgindir (30).
Angiotensin-II vazokonstriktör etkisini gösterirken baroreseptörleri etkileyerek diğer vazokonstriktörlere göre daha az kalp atım hızı azalmasına neden olur (31). Angiotensin area prostrema’da (32) etki göstererek baroreseptör refleksi tekrar ayarlamaktadır ve sempatik aktivitede artışa neden olmaktadır (31). Angiotensin-I veya angiotensin-II koroid pleksusda vazokonstrüksiyona neden olarak beyin-omurilik sıvısının üretiminin kontrolünde de görev alır (33). AT1 reseptör antagonisti olan losartanın ruhsal durum ve kognitif fonksiyonlar üzerine zararlı etkisi yoktur (34).
Angiotensin-II luteal faz sırasında lüteinleştirici hormon salınımını stimule eder (35). Oositlerin içine klor geçişini uyarır, ovulasyonda rol oynayabilir (36). Angiotensin-II yeni doğmuş domuzların kalplerinde hızlı bir büyümeye neden olur (30). Aynı şekilde fare embriyosundan kültür yapılmış spinal kord hücreleri üzerinde trofik etkisi vardır (37).
Losartan (DuP 753/MK954) non-peptid, oral olarak kullanılabilen, spesifik kompetitif AT1 reseptör blokörüdür. İnsanda non-kompetitif AT1 reseptör antagonisti olan primer aktif metaboliti EXP3174’e metabolize olur (38). Antihipertansif etkilerin bu metabolit üzerinden sağlandığı düşünülmektedir. EXP3174’ün kompetitif olmayan bir angiotensin-II antagonisti olduğunu ileri süren çalışmalar mevcuttur (39). Losartan insanlarda angiotensin-II’nin vazokonstriktör etkisini, su içilmesini, aldosteron salgılatılmasını inhibe eder ve renin-angiotensin-aldosteron sistemi aktivasyonuna bağlı kan basıncı yüksekliğini düşürür. Normotansiflerde kan basıncı üzerine etkisi çok düşüktür (40).
Angiotensin analoğu olan saralazin her iki reseptör tipine de bağlanır ve kısmi agonist olarak işlev görür. Losartan ise spesifik antagonisttir ve dokular üzerinde kendisi için sabit afiniteye sahiptir (41).
Hipertansif fareler üzerinde yapılan çalışmalar, oral alınan losartanın hızlı bir antihipertansif etkisi olduğunu göstermiştir (42). Aynı çalışmanın sonuçları arasında aldosteron miktarında azalma olduğu ve tolerans gelişiminin görülmediği de belirtilmektedir. Angiotensin-II reseptör blokajı kalp debisinde ve aorta kan akımında artış meydana getirir (43). Kalp yetmezliği oluşturulan koyunlarda yapılan bir çalışmada da losartanın kalp yetmezliğinde yararlı etkilerinin olabileceği sonucu ortaya çıkmıştır (44). Hipertansif farelerin incelendiği bir başka çalışmada ise losartan alan ve almayan gruplar arasında serebrovasküler komplikasyonlar açısından losartan lehine önemli fark bulunmuş ve bu koruyucu etkinin antihipertansif etkisinden bağımsız olduğu belirtilmiştir (45).
Esansiyel hipertansiyonlularda yapılan bir çalışmada kan basıncında anlamlı (p<0.01) düşüş sağlayan ortalama losartan dozunun 59.4 mg olduğu tespitedilmiştir (9). Başka bir çalışmada ise tüm gün boyunca arteriyal kan basıncını normal değerlerde tutabilen losartan dozunun belirlenebilmesi için ambulatuvar kan basıncı takibi yapılmış ve sonuç 50 mg/gün olarak açıklanmıştır (46). Hipertansiyonla birlikte böbrek hastalığı olanlarda da losartan yeterli kan basıncı regülasyonu sağlamış ve herhangi bir renal yan etki bildirilmemiştir. Angiotensin-II reseptör blokajının cinsiyet, yaş ve ırk ayrımı olmaksızın iyi tolere edildiğini ve öksürük, periferik ödem, yorgunluk gibi yan etkilerin sık görülmediğini belirten çalışmalar yapılmıştır. Aynı çalışmada en sık gözlenen yan etkilerin sırasıyla baş ağrısı (%14.1), üst solunum yolu enfeksiyonu (%6.5), baş dönmesi (%4.1), yorgunluk (%3.8) ve öksürük (%3.1) olduğu tespit edilmiştir. Bu çalışmada aynı zamanda losartanın kesilmesiyle rebound hipertansiyonun ortaya çıkmadığı gözlemlenmiştir (47). Ortostatik hipotansiyon tedavi almakta olan hastaların yaklaşık %1’inde bildirilmektedir. Bunun nedeni losartanın aktif metaboliti olan EXP3174’e dönüşümünün yavaş olmasıdır. Serum potasyum düzeyi %1.5 oranında 5.5 mEq/L nin üzerine çıkmış ancak tedaviye devamı engellememiştir. Aynı çalışmada losartanın fetaltoksitesi nedeniyle gebe kadınlarda kullanılmaması gerektiği söylenmektedir.
Angiotensin-II antagonistleri ile tedavinin yaygınlaşması ve yapılacak yeni çalışmalarla bu grup ilaçların etkileri ve yan etkileri hakkındaki bilgilerimiz artacaktır. Hipertansiyon komplikasyonlarının ortaya çıkmasıyla etkilenen bir çok dokuda hipertrofik ve/veya hiperplazik değişikliklerin belirmesi arasında renin-angiotensin-aldosteron sistemine bağımlı bir ilişki olduğu ileri sürülmektedir. Losartanın özellikle selektif olarak AT1 reseptör blökörü olması ve bu reseptörlerin hücre proliferasyonu, neovaskülarizasyon ve doku büyümesi yapıcı sinyalleri alıyor gibi görünmesi, buna karşılık AT2 reseptörlerinin ise protektif etkilerinin varlığı düşüncesi, bu ilaca ilgiyi artıracaktır.
KAYNAKLAR
YAZIŞMA ADRESİ:
Dr. Murat SARUÇ
Dumlupınar Cad. Çarşı Mah.
No:29/5 MANİSA